''Gençlere Eleştirel Düşünce Öğretilmeli’’ Geniş Açı'da Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu Konuğumuz Oldu.

''Gençlere Eleştirel Düşünce Öğretilmeli’’ Geniş Açı'da Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu Konuğumuz Oldu.

İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu, Geniş Açı’da İsmail Mücahit Aydemir’in konuğu oldu. Programda Yazıcıoğlu’nun kişisel hikâyesi çerçevesinde; çocukluk ve aile hayatı, ağabeyi Recep Yazıcıoğlu ile olan anıları başta olmak üzere; akademi, siyaset ve devlet hayatında elde ettiği birikim ve tecrübeleri konuşuldu. Yazıcıoğlu, ağabeyinin kamuoyunda ‘süper vali’ olarak tanımlanmasının gerekçelerini sıralarken, kamu görevlerinde sahip olunması gereken ilkeli duruştan söz etti. 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile olan anılarını da anlatan Prof. Yazıcıoğlu, günümüz gençlerine önemli tavsiyelerde bulundu. Prof. Yazıcıoğlu son olarak halihazırda Dekanlık görevini yürüttüğü İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’ni anlattı.

‘‘Çocukluğumuz Zor Şartlarda Geçti’’

Trabzon’un Köprübaşı ilçesine bağlı Yılmazlar Köyü’nde doğduğunu, zor şartlarda geçen ilk çocukluk döneminin ardından babasının memuriyeti sebebiyle Muğla Milas’a göç ettiklerini anlatan Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Yokluk içinde ama mutlu bir çocukluk geçirdik. Rahmetli ağabeyimle birlikte etraftaki taşlar, ağaçlar ile oyunlar oynardık. Daha sonra göç ettik Milas’a. Ulaşım çok sıkıntılı ve zorlayıcıydı. Milas babamın ilk tayin yeriydi. Karadeniz’den Ege’ye geçişte alışmak biraz zaman aldı. İnsan öyle bir varlık ki her türlü zorluğa, iklim şartlarına alışabilen bir varlık’’ dedi.

‘‘Süper Vali’’ Recep Yazıcıoğlu ile Çocukluk Yılları

Kamuoyunda ‘Süper Vali’ lakabı ile bilinen ağabeyi, Eski Vali Recep Yazıcıoğlu hakkında da duygu ve düşüncelerini paylaşan Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Çok uyum içinde geçen bir çocukluk dönemimiz oldu. O çok enerjikti, ağaçlara tırmanmayı çok severdi. Ben daha ağırkanlı bir çocuktum. İleriki hayatımızda bunun izdüşümlerini gördük; ben daha sakin bir mizaçla görevlerimi sürdürdüm, rahmetli ağabeyim ise kabına sığmaz, bulunduğu makama farklılık ve değer katardı. Hayat boyu bizi koruyan kollayan bir insandı, birikimleri ile hayatım boyunca bana yön vermiştir, cesaret vermiştir’’ şeklinde konuştu.

‘‘Ağabeyim Recep Yazıcıoğlu; Vatandaşın Her An Yanında Oldu’’

Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Valilik makamı, yerelde devletin en üst temsil makamıdır. Ağabeyim görev yaptığı tüm yerlerde devletin temsilcisinden ziyade vatandaşın temsilcisi oldu. Valilik makamına farklı bir anlayış getirdi ve değer kattı. Taşrada devletin temsilcisi olarak her zaman vatandaşın yanında oldu ve devlete karşı yeri geldiğinde vatandaşı savundu, hatta vatandaşın hakkı için devlete kafa tuttu. Vatandaşla iç içe oldu, kahvesine girdi oturdu ve farklı bir ilişki ağı kurdu. En önemlisi de yaptıklarını, yaşadığı sıkıntıları kamuoyu ile paylaştı. En çok üzerinde durduğu konu yerel yönetimlere yetki ve sorumluluk verilmesiydi. En basit konuların dahi Ankara’ya yazılması, olayın yerindeki heyecanını götürüyordu. İl yönetimlerinde yeterli düzeyde yetki ve sorumluluk olması gerektiğini savunuyor, bu yetki ve sorumluluğun da devlet tarafından sıkı bir şekilde denetlenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu anlayış onu farklı kıldı. Günümüzde hala sosyal medyada dolaşan konuşmalarına denk geliyoruz. Hala geçerliliğini koruyor anlattığı konular’’ ifadelerini kullandı.

‘‘Babam Engin Bir Hoşgörüye Sahipti, Annem Hayatını Bize Adadı’’

Babasının medrese kökenli bir alim olduğunu, müftü olarak görev yaptığını anlatan Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Babam çok derin bir birikime ve engin bir hoşgörüye sahipti. Dört kardeştik, iki kız kardeşim var. Babam hiçbirimizi ayırmadan, elinden gelen tüm desteği sağlayarak hepimizi okuttu. Bir küçük kız kardeşim Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni, en küçüğümüz ise çocuk doktoru olarak uzun yıllar görev yaptılar. Annemiz, ev hanımıydı ve bizim mutlu olmamız için adeta hayatını bize adamıştı. Tam bir Anadolu insanıydı. Bir araya geldiğimizde sevinir, ayrılacağımız zaman üzülürdü’’ şeklinde sözlerini sürdürdü.

Ankara Üniversitesi’nden, Fransa’ya…

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne babasının yönlendirmesi ile girdiğini anlatan Prof. Yazıcıoğlu, ilerleyen süreçte Millî Eğitim Bakanlığı bursu ile araştırmacı olarak Fransa’ya gittiğini söyledi. ‘‘Fransa’da 4-5 yıl kadar kalıp döndükten sonra MEB’e rapor sundum. Bu sürenin uzun olduğunu, bursiyer araştırmacı olarak 2 yıl kalmak yeterlidir. Daha fazla insanın faydalanması ve Avrupa’daki araştırma yöntemlerini öğrenmesi çok daha yerinde olacak düşüncesindeyim. Bu konudaki düşüncemi ilerleyen yıllarda üst düzey görevlerde bulunduğumda da farklı zeminlerde ifade ettim’’ şeklinde konuştu. Fransa’dan araştırmacı olarak döndükten sonra Ankara Üniversitesi’ndeki akademik hayatına devam ettiğini anlatan Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Akademiden aldığım tadı, yaptığım diğer hiçbir görevden alamadım’’ dedi.

‘‘Dijital Çağda Öğrencilere Nitelikli Rehberlik Yapılmalı’’

Eğitimde kalitenin arttırılması, fiziki şartların iyileştirilmesi konusunda Türkiye’nin iyi mesafeler kat ettiğini; ancak niteliksel gelişmenin aynı oranda arttığını söylemenin zor olduğunu ifade eden Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Günümüzde internet sayesinde her an bilgiye erişilebiliyor. Eskiden kütüphanelerde araştırmalar yapar, günlerce kaynak kitapları beklerdik. Şimdilerde teknolojinin gelişmesi araştırma anlamında da imkanları genişletti; ancak özellikle kopyala yapıştır mantığıyla yapılan ödevler ve araştırmalar, konunun derinliğini geliştirmiyor. Öğrencilerin aceleciliği, sabırsızlığı ve yeterli yönlendirilmemesi de bir diğer etken. Örneğin yapay zekadan söz ediyoruz, telefonumda uygulama var ve ben de yararlanıyorum. Bu teknolojik imkanlardan yararlanmalı ve çalışmalarımızda kaliteyi yükseltmek adına destek almalıyız. Doğrudan bunlara ödev yazdırmak ve kopyala yapıştır yapmak değil. Bu bağlamda gençlerin, öğrencilerin iyi yönlendirilmesi ve nitelikli bir rehberlik yapılması gerekiyor’’ şeklinde konuştu.

‘‘Bulunduğunuz Makama Değer Katmalısınız’’

Diyanet İşleri Başkanlığı görevine davet aldığında şaşkınlıkla karşıladığını, büyük bir sorumluluk olarak gördüğünü ve reddettiğini ifade eden Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Ağabeyim beni cesaretlendirir ve desteklerdi. Kendi hayatında da görüldüğü üzere önemli olan makama değer katmaktır, makamdan güç almak değil, makamı güçlendirecek sorumlulukta çalışmaktır. Bu sorumluluk bilinci, görevin stresini arttıran bir unsur. Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kalabalık kadroya sahip, ki o zaman 100 bin kişilik bir kadrosu vardı, büyük bir kurumun başına geçmek hem yaş hem de tecrübe itibariyle benim için çok zordu. Bu görevi kabul etmemeyi düşünüyordum ama rahmetli Hasan Celal Güzel, atanma kararının bulunduğu Resmî Gazeteyi gösterdiğinde çok geçti. Birden o makama gelmem çok stres verici bir durumdu ancak Allah’a şükür ihlasla ve art niyet gözetmeden çalışınca işler kolaylaşıyor. Elimden geleni yaptım ve yaptığımız tüm çalışmaları kayda geçirerek kamuoyuna sundum’’ ifadelerini kullandı.

‘‘Turgut Özal Çok Pratik ve Hoşgörülü Bir İnsandı’’

Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra da 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile düzenli olarak görüşmeyi sürdürdüklerini anlatan Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Rahmetli Özal çok pratik bir insandı. Görevde iken yaptığımız görüşmelerde rutin işleri hemen halleder, sonrasında derin konulara girer ve istişare ederdi. Görevden ayrıldıktan sonra da düzenli olarak görüşmek istediğini söyledi ve özel kalemine talimat verdi. Vefatına kadar düzenli olarak kendisi ile görüşmeye gittim. Türkiye’nin en çok sıkıntı yaşadığı din, siyaset ve devlet konularında epey konuşur ve istişarelerde bulunurduk. Kendisi ile sohbet ederken çok rahat konuşabileceğiniz bir ortam oluşturdu. Ben makamından çıkardım, dışarda sanatçılar bekliyor olurdu. Toplum tüm kesimlerinden insanları ağırlardı. Karikatürünü yapan karikatüristlerle görüşür, onların eserlerini çerçeveletip asardı. Cenazesinde de toplumun her kesiminden geniş bir katılım gördük. Toparlayıcı ve kapsayıcı bir yaklaşımı vardı. Görev yaptığım süre boyunca bana hep güvendi ve arkamda durdu. Bu bana büyük bir güç vermişti. Allah gani gani rahmet eylesin’’ dedi.

‘‘Eleştiri Kültürü Bizde Gelişmemiştir: Gençlere Eleştirel Düşünce Öğretilmeli’’

Eleştirel düşüncenin eğitimde çocuklara ve gençlere verilmesi gerektiğini, öğrencilere hap niteliğinde bilgilerin aktarılmasından öte onların mevcut bilgiyi analiz etme kabiliyetlerinin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Günümüzde eleştiri, özeleştiri gibi kavramlardan uzaklaştık. Hakaret ile eleştiri ayrımını yapamaz hale geldik. İnsanlar kendilerine veya bulundukları kuruma yapılan eleştirileri kabul ederek değerlendirmeleri gerekiyor. Çünkü insan kendisindeki yanlışı ilk anda göremeyebilir. Burada eleştiri ve hakaretin de karışmaması önemli elbette’’ şeklinde konuştu.

‘‘İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin Arkasında İstanbul Ticaret Odası’nın Güçlü Desteği Var’’

İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı olarak Fakülte hakkında da değerlendirmesi sorulan Prof. Yazıcıoğlu, ‘‘Öncelikle Üniversitemizin arkasında İTO’nun güçlü desteği var. Bu destek sayesinde Fakültelerimiz de her geçen gün kalitesini arttırıyor. Söz gelimi şu an TV stüdyosundayız ve pek çok ulusal TV kanalının stüdyosundan daha derli toplu ve geniş bir alanda öğrencilerimiz uygulamalı olarak eğitim görüyor. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ise merkezine insanı ve toplumu alan 6 bölümden oluşuyor. Fakültemizde; Psikoloji, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Sosyoloji, İstatistik, Matematik ve Eğitim Bilimleri bölümleri olmak üzere 6 programda lisans düzeyinde eğitim verilmekte. Nitelikli akademik kadrosu ile insanı ve toplumu daha iyi anlamaya yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Esas amacımız; entelektüel birikime sahip, kendini geliştirmeye açık ve eleştirel düşünceyi benimsemiş, 21. Yüzyıl becerilerine sahip bilgili ve kültürlü öğrenciler yetiştirmek ve bunu da başarıyla sürdürdüğümüze inanıyorum’’ şeklinde konuştu.

 

 

×